-
insan olmak
* Bebekte temel güven duygusunun oluşumunu engelleyen en önemli etmenlerden biri de, kaygılı annedir. Kaygılı anne, aslında, yetişkin yaşamının sorumluluklarını üstlenebilecek güce yeterince sahip olmayan biridir. Anneliğe de gereğince hazır değildir. Çoğu kez kendi annesi de kaygılı biridir. Çünkü kaygı bulaşıcı bir duygudur. Aramızdan biri paniğe kapıldığında, kısa bir süre için de olsa benzer bir
-
bir tereddüdün romanı
* Hayattan aldığımız her zevki ona muadil bir ıstırapla ödediğimizi bildiğim için, hiçbir şeyden yüzde yüz saadet ümit etmiyor ve yüzde yüz felâketten korkmuyordum. Bunun ikisi de imkânsızdır. Çünkü ruhi varlığımız hazla kederin muvazenesine istinat eder, işte en büyük adalet ve müsavat! İnsan, çektiği ıstırap nispetinde zevk duyar: Ne kadar acıkırsa yemekten, ne kadar yorulursa
-
palyatif toplum
* Neoliberal mutluluk dispozitifi bizi ruhsal iç-gözleme zorlayarak mevcut iktidar ilişkileriyle ilgilenmekten alıkoyar. Herkesin, toplumsal ilişkileri eleştirel bir gözle incelemek yerine, sadece ve sadece kendisiyle, kendi ruhsal durumuyla ilgilenmesini sağlar.(sf22) * Gerçek mutluluk ancak kırılmış olarak mümkündür. Mutluluğu şeyleşmekten kurtaran bizzat acıdır. Ona süreklilik kazandırır. Acıdır mutluluğu taşıyan. Acılı mutluluk bir oksimoron değildir. Her yoğunluk
-
yürümek
* …herkesin bir bildiği vardır oğlum; herkesin girip çıktığı bir yer vardır, herkesin tanış olduğu bir yer vardır, herkesin usta olduğu bir yer vardır, herkesin seyirci olduğu bir yer vardır, herkesin rahat olduğu bir yer vardır, herkesin efendi olduğu bir yer vardır, köpekler herkesi kovalayabilir, herkesin köpekler tarafından kovalanabileceği, kapı dışarı edilebileceği bir yer vardır.(sf57)
-
suç ve ceza
* Alışmışlar. Önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. Aşağılık insan oğlu her şeye alışır!(sf.41) * Sen ne dersen de, kurtaracağız onu! diye haykırdı. Burada insanın canını en çok sıkan ne biliyor musun? Onların yalan söylemeleri değil. Bir insanın yalan söylemesi her zaman bağışlanabilir. Sevimli bir şeydir yalan, çünkü gerçeğe götürür bizi. Hayır, kötü olan, yalan
-
oblomov
* Fakat günler geçti, yıllar geçti; yüzündeki tüyler sertleşti; gözleri iki donuk noktacığa dönüştü; saçları dökülmeye başladı. Yaş otuza varmış, hala on yıl önce düşündüğü mesleğin eşiğinde duruyordu; hiçbir yönde tek adım atmamıştı.Hep hayata başlamaya hazırlanıyor, kafasında geleceğin planını çiziyor; fakat her yıl bu plandan bir şeyler atıyordu. Ona göre hayat iki bölümdü: Bunların birinde
-
günlerin getirdiği
* Erkeklerden ziyade kadınlarla konuşmaktan hoşlanırım. Onlar da daima, daha çok anlayış değilse de, daha çok seziş gördüm de onun için. Erkeklerin güldükleri, ciddiye almadıkları birçok sözleri kadınlar ehemmiyet vererek, yahut ehemmiyet veriyor gözükerek dinlemesini bilirler. Kadınlar kendi aralarında erkekler gibi kaba saba konuşurlar mı bilmiyorum, herhalde erkeklerin yanında kötü, açık sözler kullanmaktan çekinirler. Halbuki
-
burukluk
* Hakikatler… artık onların yükünü çekmek istemiyoruz, ne de onlara kanmak veya suç ortağı olmak… (sf7) * Aşka, hırsa, topluma sırt çevirenlerden kendinizi sakınınız. Vazgeçmiş olmanın intikamını alacaklardır.(sf8) * Bir Raskolnikov olmak – cinayet mazereti olmadan.(sf10) * Hepimiz soytarıyız: Sorunlarımızdan sonra da hayatta kalırız.(sf20) * Yapayalnız olmanın kinizmi, küstahlıkla yumuşayan bir azaptır.(sf21) * Gerçek acılarla
-
istanbul istanbul
* Benim anlattıklarımın, onların kendileri hakkında bilmek istemedikleri gerçekler olduğunu anlayacaklar. Bu yaşamda insan en çok kendisinden korkar.(sf25-26) * “Köyünüzün duvarları, sizden daha güvenilirdir. Taş duvarlar güneşte nasılsa karanlıkta da öyledir, en az yüz yıl ayakta kalır. Siz ise insanın gündüz yüzüne güler, gece kapısına kesik tavuk bacağı asarsınız. Kusurlarınızı kabul ettiğiniz görülmemiştir, özür dilemeyi
-
tünel
* “Geçmiş daha güzeldi” tümcesiyse, geçmişte şimdiye oranla daha az kötü şey olduğu anlamına gelmiyor, yalnızca insanlar geçmişin kötülüklerini unutuyorlar, hepsi bu. (sf1) * Bazı insanlar dar görüşlü, kirli ve iki yüzlü olduklarının ayırdına varana dek kendilerini “özel” sanabilirler. Kibir hakkında diyeceğim bir şey yok: Kimsenin insanoğlunun gelişiminin bu önemli tetikleyicisinden yoksun olduğunu sanmıyorum. Einstein
-
bu ülke
* Bazen birbirinden kopuk gibi duran, bazen birbirini izlercesine devamlılık gösteren, ana çizgilerini belirtebilmek için ara baslıklarla donatıp kaynaştırmaya çalıştığımız bu metinler bütününü, şöyle bir toparlayarak özetlemek istersek, önce, karşımıza “yalnız”, “tedirgin” ve “küstah” bir Cemil Meriç çıktığını görürüz. Yalnızdır, kitapların dünyasına sığınır. Tedirgindir, ne ateizm, ne sosyalizm, ne Türkçülük arayış içindeki bu zekayı tatmin etmekte,
-
zorba
* İnsanın, sevdiği insandan geç ayrılması zehirdir! İnsanın, bıçakla keser gibi, kendisi için doğal bir iklim olan ıssızlıkta yine yapayalnız kalması daha iyi. (sf17) * “Evlendin mi hiç?” “İnsan değil miyim ben? insan kördür; benden öncekilerin düştüğü çukura ben de yüzükoyun düştüm. Evlendim. Yuvarlanmaya başladım. Ev sahibi oldum, ev yaptım, çocuklarım oldu: işkence. Ama, santur sağ olsun.” “Kederini dağıtmak
-
çürümenin kitabı
* İçgüdüsel olarak putlara taptığımızdan, düşlerimizin ve çıkarlarımızın nesnelerini kayıtsız şartsız şeyler haline getiririz. (sf9) * Bir inanç için acı çekmiş olandan daha tehlikeli bir varlık yoktur: En büyük zalimler kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar. Acı, güç iştahını azaltmak şöyle dursun, onu azdırır; zihin de kendini bir soytarının meclisinde bir kurbanınkinden daha rahat hisseder; onu,
-
yaşama uğraşı
* Ben hiçbir zaman dünyayı umursamadan hayatın tadını çıkarabilen rahat bir insan olamadım. O yürek yok bende. Her zaman ahlak duygusuna sahip bir insan sandım kendimi, çünkü geçirdiğim tatlı anlar -tam deyimi bu-yüzünden ortaya çıkan sorunların üstüne üstüne gidip onlara bir çözüm bulacağım yerde, birtakım kuruntulara kaptırdım kendimi. Bir zamanlar bana bir dahi olduğum inancını
-
öyle miymiş?
* Eskiler ağlayana, söyleyene, söylenene inanmazmış, acının sükûtuna ve dile gelmezliğine inanç tammış. (sf10) * Derdi söz hapsedebilir olan daha dertle tanışmış mıdır ya da o seven, her şeyi alabildiğine seven ama sorulsa neyi sevdiğini söyleyemeyen Fuzuli’nin sarhoşluğuna bi an için yanaşmış mıdır? (sf20) * Suskun olmayan hiçbir derde zaten yakınlığım yoktu. Derdi taşlaşma ve
-
korkuyu beklerken
* Ne zaman vaktin var? dedi. Her zaman. Ona bu sözü söyleyemedim tabii. Her zaman vakti olanlara saygı duyulmaz. “Yarın” dedim, “hemen” diyeceğime ve bu sözümden, daha söylerken pişmanlık duydum. (sf43) * Başlayıp da yarım bıraktığım bir sürü teşebbüs, evin her tarafına dağılmıştı. (Sanki kafam da onlarla birlikte çekmecelere, dolaplara, sandık odasının eşyaları arasına dağılmıştı.
-
kambur
* Sormaktan nefret ederim. Kim neyi bilebilir ki? Ne sorarsanız sorun, herkesin hemen kendini düşünmesi ve kendini anlatmaya başlaması bu yüzdendir. (sf 10) * Söylediğim bir şeyi savunuyorum mu demektir? Söylemek savunmanın bir biçimi mi? Oysa ben söylediğim her şeyi, yarı yarıya, hem savunmak hem de yerin dibine batırmak istiyorum. Söz aynaysa, yansıtır yalnızca -hiçbir
-
kağıt ev
* Hiçbir şey temsilinin dışında vuku bulmaz. (sf 13) * Biz okurlar, sadece eğlence amaçlı olsa bile, arkadaşlarımızın kütüphanesini gözleriz. Bazen sahip olmadığımız ama okumak istediğimiz bir kitabı bulmak için yaparız bunu, bazense karşımızdaki hayvanın ne ile beslendiğini öğrenmek için. (sf 22) Kâğıt Ev / Carlos Maria Dominguez
-
saatleri ayarlama enstitüsü
İş insanı temizliyor, güzelleştiriyor, kendisi yapıyor, etrafıyla arasında bir yığın münasebet kuruyordu. Fakat iş aynı zamanda insanı zaptediyordu. Ne kadar abes ve mânasız olursa olsun bir işin mesuliyetini alan ve benimseyen adam, ister istemez onun dairesinden çıkmıyor, onun mahpusu oluyordu. İnsan kaderinin ve tarihin büyük sırrı burada idi. Ahmet Hamdi Tanpınar
-
*
… Su serptim ateş sönsün Serptiğim su da yandı. … Kerkük Türküsü